Dil Bir Ders Değil, Bir Yolculuktur
- Rengin Nohutcu
- 19 saat önce
- 1 dakikada okunur
Doğduğum ve ilk ile ortaöğretimimi tamamladığım küçük şehir, Bilecik…
Yabancı dil açısından bana çok fazla imkân sunmasa da, dünyaya farklı pencerelerden bakmayı öğretti. Belki olanaklarım sınırlıydı, ama o sınırlardan çok daha büyük bir bakış açısı kazandım.
Ortaokuldaki İngilizce öğretmenim Senem Hocam, dillere olan ilgimi fark eden ilk kişiydi. Onun derslerinde dil, yalnızca kelimelerden ya da kurallardan ibaret değildi; kültürle yaşayan, duygularla anlam kazanan bir bütündü. Bana en önemli şeyi öğretti: Kendini sınırlandırma.
Dil öğreniminde seviyelerin, harflerin ya da puanların seni tanımlamasına izin verme.
Daha sonra ikinci yabancı dil olarak Almanca öğrenmeye başladım.
Sevilay Hocam, bana yalnızca bir dil değil, bir kültür öğretti.
Almanca aracılığıyla, farklı bir düşünme biçiminin, farklı bir dünyayı kavrama şeklinin mümkün olduğunu gösterdi. Böylece dildeki sınırları aşma cesaretim pekişti.
Dil öğrenmek benim için hiçbir zaman bir yarış olmadı; her zaman bir keşifti.
Ancak çoğu zaman bu keşif, seviyeler ve kalıplarla boğuluyor: A1, B1, C1…
Oysa dil, sınırlarla değil, anlamla yaşar. Bir dili öğrenmek; onu ezberlemek değil, hissetmektir. Dilin güzelliği, tam da sınırların ötesinde başlar.
Bugün, üçüncü yabancı dili öğrenme sürecinde, bu iki değerli hocamdan aldığım ilhamla kendi yolumu çiziyorum.
Artık biliyorum ki, dil öğrenmek bir sınav sonucu ya da belgeyle değil; insanlarla, kültürlerle ve duygularla kurulan bağlarla anlam kazanır.
Ben seviyeleri değil anlamı, sınırları değil bağlantıları öğrenmeyi seçiyorum.
Çünkü dil, puanla ya da belgeyle değil — kalpten söylenen tek bir kelimeyle başlar.

Kesinlikle katılıyorum. Bu güne kadar yabancı dilin bizlere hep ders olarak dayatılması çoğumuzun yabancı dillerle arasına bir mesafe koydu, birçoğumuz bu sebeple yabancı dil ile çok geç tanıştık. Ama sonra vazgeçilmez bir parçamız oldu.